Bize biraz kendinden bahsedebilir misiniz? Seni tanımayan bir insana Zafer Elcik kimdir? Nasıl anlatırsın?
Ben Zafer Otsimo’nun kurucusuyum. Bilgisayar Mühendisliği okudum ve Otsimo’da özel çocukların eğitim problemini çözmeye çalışıyorum.
Bize Otsimo’yu anlatabilir misin?
Hikayesinden ufacık bahsedersem kardeşim Alper Otizmli olduğu için Alper’e eğitim bulmakta zorlandığımız zaman ortaya çıktı. Alper’in akıllı cihazlara olan yoğun ilgisinden aldığımız ilhamla oyunlar, uygulamalar geliştirmeye başladık. Otsimo’da biz özel eğitime ihtiyaç duyan her çocuk için Otizmli, Down sendromu, öğrenme bozukluğu olan her çocuk için daha kapsayıcı eğitim çözümleri geliştiriyoruz ve bunları mobil uygulamalar kullanarak yapıyoruz.
Aslında çok basitçe söyleyeceğim şey şu: Otsimo’da bizim geliştirdiğimiz uygulamalar sayesinde öğrenme güçlüğü çeken çocuklar erken ve yoğun eğitim alabiliyor. Bu sayede toplumun bir parçası olabiliyor. Kaynaştırma okullarına kabul olabiliyor veya sosyal etkileşimlerini geliştirebiliyorlar.
Otsimo uygulaması tam olarak nasıl gelişiyor?
Ailenin yani benim gibi abisi, annesi babasının evde bir tablet’te kardeşini veya çocuğunu eğitebileceği bir uygulama tasarlamak gibi bir hedefle çıktı.
O yüzden bizim sürecimiz şöyle: Aileler Otsimo uygulamalarını indiriyorlar uygulamalar tamamen aile ve çocuk frenli yapılmış durumda. O yüzden çok basit bir şekilde bir üyelik açıyorlar, çocuklarının durumlarını giriyorlar. Oraya hangi becerilere sahip, okuma yazma biliyor mu bilmiyor mu. Ufak bir test çözüyorlar.
Bu aslında psikolojik bir tanı teşhisin çok ufaltılmış bir versiyonu diyelim. Hem aileyi hem çocuğu işte yaşını cinsiyetini okuyup okuyamadığını, konuşup konuşamadığını, sayıları bilip bilmediğini falan gibi çok basit şeyleri sorarak.
Uygulamanın içinde bizim 100’den fazla geliştirdiğimiz konuşma terapisi egzersizleri var. Onlar otomatik olarak bu teste göre çocuğa uygun bir şekilde hazırlanıyor. Aile de elinde bir tablet yardımıyla 100’den fazla eğitici oyuna 10.000’den fazla materyale tek bir uygulama üstünden erişebiliyor aslında ve çocuğu da keyifli vakit geçirebiliyor. Okuma yazmayı öğretmek istiyorsa çok basitten başlayarak onu öğretebiliyor. Temel beceriler, renkler, sayılar, paralar gibi çok basit. Günlük hayatta kullandığımız şeyleri hatta maske takmayı bile anlattığımız oyunlar, hikayeler, ufak egzersizler var diyelim. Tek bir uygulama içinde biz özel bir çocuğun bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz.
Amacımız da o değil mi zaten elinden tutarak onu bu yolda yalnız olmadığını hissettirmek?
Evet, çünkü otizmli çocuklarda mesela tipik gelişim gösteren bir çocuğa atıyorum bir harf öğretmenin bir ayı alırken otizmli bir çocuk da bir yılı alabiliyor bu ne demek çok daha fazla tekrar çok daha fazla kez ona onu göstermeniz lazım. O yüzden biz uygulamayı hani tekrar tekrar uygulanabilir tekrar tekrar oynanabilir şekilde geliştiriyoruz diyelim.
Otsimoyu kaç ofiste, kaç kişiyle ve kaç kişilik bir ekiple ortaya çıkarttınız ve çalışıyorsunuz?
Yani ilk başladığımızda aslında sadece Sercan’la bendik. ODTÜ’de yurt ve bölüm arkadaşı olarak başlamıştık. Şimdi 26 kişilik bir takımımız var. Bunun için de kendi tasarımcısı, psikologu, eğitmeni, finans ekibide olup her şey dahil. Bütün uygulamalarımızı içeride kendimiz sıfırdan eğitimciler, psikolog da tasarlıyor, çocuklar test ediyor, sonra onları geliştiriyor, sonra da yayına alıyoruz.
Çocuklar için değer yaratma konusunda kafayı takmış insanlar diyebilirim ve onlar özellikle burada çocuk odamızda var. Çocuk odamızda çocuklarla oynayarak onların fikirlerini alarak burada bunu gerçekleştiriyorlar.
Bizim aslında ufaklı tefekli 4 tane ofisimiz var Ankara’da ; biri ODTÜ Teknokent’te bir kısım Kozon’da çalışanlarımızın kullanabilmesi için bir tanesi de Tekmer’de. Ama ana ofisimiz şimdi Ankara Gaziosmanpaşa nene hatun da neden böyle derseniz biz hibrit bir çalışma düzenine sahibiz.
İnsanlar istedikleri zaman ofise geliyor, istedikleri zaman farklı ofiste çalışabiliyor veya istedikleri zaman tamamen evden çalışıyor veya Türkiye içinde kalmak şartıyla uzaktan da çalışabiliyorlar. O yüzden hibrit bir kültürümüz var diyeyim. Bunu korumak için insanları ofislerde toplamak için farklı ofisler güzel alanlar üretmek bizim için çok önemli. Bu yeni ofiste aslında bizim bu kültürü inşa edeceğimiz en büyük alan olacak diyebilirim.
Otsimo olarak neyi hedefliyorsunuz?
İlk günkü hedefimize son günkü hedefimiz hep aynı. Biz eğitimi değiştirmek istiyoruz. Çünkü eğitimde gerçekten unutulan bir kesim var. Bu kesim özellikle özel ihtiyacı olan kesim veya eğitime finansal olarak ulaşmakta zorlanan kesim. Biz teknolojinin bunu değiştireceğine inanıyoruz. Teknolojinin gerçekten eğitimi demokratikleştirdiğine ve bizim daha kapsayıcı eğitim çözümleri üreterek de ileri götürebileceğimize inanıyoruz. Bunun çok güzel bir analojisi var onu söyleyeyim.
Amerika’da ilk susam sokağa çıktığında bakıyorlar işte. Beyaz Amerikalıların çocuklarının ingilizce alma oranı çok yüksek, bu yüzden de ESP gibi sınavlarda çok daha başarılı oluyorlar. Siyahi ve hispanik komiteden gelen çocukların ise okul dereceleri düşük ve bu yüzden üniversite sınavlarında kabul alamıyorlar. Çünkü bütün olay aslında erken yoğun eğitim de başladı.
Bu fırsat adaletsizliğini de değiştirmek için bakıyorlar. Susam Sokağı geldikten sonra çocuklar televizyon üzerinden daha para ödemeden bir eğitime ulaştıkları için sınavlara girmedeki finansal fark kapanıyor. Bununla alakalı yüzlerce resort yapılıyor. Yıllar sonra şimdi ve bunun çok etkili olduğu söyleniyor.
O zamanın teknolojisi Tv, o zamanın içeriği aslında susam sokağı. Bugün de aslında aynı sorun var. Tipik gelişim gösteren çocuklarla özel resim gösteren çocuklar arasında çok büyük bir fark var ve üniversiteye gidemiyorlar iş bulamıyorlar, kabul alamıyorlar bir yerlere. Biz inanıyoruz ki bu zamanın teknolojisi elimizde tuttuğumuz cihazlar ve ürettiğimiz şey de Susam Sokağı 2.0 gibi adlandırıyoruz kendi içimizde bizim amacımız aslında bu aradaki farkı tamamen kapatmak. Zaten susam sokağı da tamamen kapatamayacağız ama bu aradaki farkı azaltacağız ve bir sonraki nesil için en azından otizmli üniversite mezunları, otizmli sınıf arkadaşları çalışanlar görmenizi sağlamak amacımız o.
Otsimo’nun iş modeli nedir? Gelir modelinizi nasıl kurguladığınız ve çalışıyor bunu anlatabilir misin?
İki tarz gelir modelimiz var ; bir tanesi kendi uygulamalarımızdan elde ettiğimiz gelirler bunlar daha böyle Spotify veya Netflix tarzı önce ücretsiz eriştiğiniz belli bir kısmına sonrada premium eğitim için aylık 10$ gibi bir bedel ödediniz. Burada özellikle Amerika’da Kuzey Amerika’da mesela 10.000’den fazla para ödeyen müşterimiz var. Genelde oradan bir gelir elde ediyoruz.
Türkiye için daha farklı bir şey yapıyoruz. Türkiye’de aylık 1 lira gibi çok çok cüzi miktarlarla yapıyoruz. Türkiye’ye geri vermeye çalışıyoruz. Biz aslında buradan gelir elde etmiyoruz. Gelir elde etme amacımız da yok.
İkinci gelir modelimiz partnerlikler şu an mesela dijital çocuk oyun şirketlerinden olan Sago Mini’yle bir partnerliğimiz oldu ve onlarla beraber onlara daha kapsayıcı çözümler sunması için Sago Mini First adını verdiğimiz Sago Mini ilk kelimelerinin adını verdiğimiz bir uygulama yarattık ve burada işte daha böyle iş ortağı gibi bir anlaşmamız var onlarla beraber büyütüyoruz.
Uygulamayı ve ulaştığımız aileler de yine abonelik modeli üzerinden elde ettiğimiz gelirden de pay kazanıyoruz diyebilirim. Genel olarak iki modelimiz var; biri kendi uygulamalarımız abonelik geliri, öbürü de partnerlikler ve iş ortağı modeli diyebilirim.
Yatırım süreçlerinden de bahsedebilir misin?
Tabi biz önce böyle çok ufak bir mühendislik aldık Galata iş meleklerinden. Onlar bizim tohum öncesi yatırımımız neredeyse tohum öncesi olan ürünümüzü daha yeni çıkarmıştık 100-200 üyemiz vardı ve desteklemeye karar verdiler. Sadece bu işin iyi niyetli ve iyi etkisi için. O yüzden de hani çok doğru bir yatırımdı bizim için ve çok doğru bir zamandaydı. Galata İş Meleklerindeki bütün yatırımcıları biraz para koyduğu böyle bir kitle fonlama gibi bir tur yapmıştık o zamanlar.
Ardından işler iyi gitti. Galata iş melekleri bu sefer gidince gerçek bir yatırım turu olan tohum sonrasına girdi. Ardından da Teknasyon özellikle abonelik bazlı bir mobil uygulamalara yatırım yapıyordu ve tanıştık. Teknasyon’da yine yatırımcı olarak girdi.
Bu sayede bu şekilde Teknasyon ve Galata İş Melekleri’nden bir yatırım aldık. Süreç biraz daha organik gelişti diyebilirim. En başta işte dediğim gibi biraz daha böyle iyi niyetle aldığımız yatırım gitgide Otsimo’nun ve ürünlerinin Amerika’da büyümesi iyi bir gelir elde etmesi ile beraber gerçekten hani geri dönüşü olabilecek bir yatırım haline geldi ki şu anda işte bu yaptığımız partnerlik ile beraber Kanada’yı da neredeyse gelirimizin % 95’ini yurt dışından elde ediyoruz.
Türkiye’de girişimci olmanın zorlukları nelerdir sence?
Bu süreçte sadece Türkiye’de mi böyledir bilmiyorum ama gerçekten zorlu bir süreç. Türkiye’de de biraz daha kağıdı ve işlemi çok daha yüksek bir süreçteyim. Hani atıyorum Amerika’da bir anlaşma yaptığınız zaman bir günde iki günde imzalanıp para hesabınıza geçiyordur. Türkiye için ben söyleyeyim en çok iyi bir başlangıç yapınız varsa 3 ay gibi bir sürede parayı kullanabilir hale gelirsiniz ki ortalama ben 6- 8 ayları gördüm. O yüzden Türkiye’de hala ıslak imza ile dönen ve çok daha hantal işleyen bir yapı var.
Kesinlikle ikinci olarak Türkiye’de devlet destekleri çok iyi ama devlet desteklerine erişmek için önce paranız olması gerekiyor. Yani herhangi bir TÜBİTAK fonu, KOSGEB fonu veya Ticaret Bakanlığı. Biz de hepsinden mümkün olduğunca eğer uyumlu kullanabiliyorsak yararlanmaya almaya çalışıyoruz ama bunlar çok geç geliyor. Bunları da girişimciler hesaba katmalı.
Umutcan var Evreka’dan onunla ilk yıllar belki 5- 6 yıl önce TÜBİTAK fonu konuştuğumuzda bana şey demişlerdi “gelirse güzel olur, gelmezse de batmayacak şekilde şirketi kurgulaman lazım gerçekten. “Türkiye’de de öyle bir durum var yani fon bulmak zaten zor. Bir de Fon’un yoksa devlet desteklerini de ona bel bağlarsan kesinlikle batarsın diyebilirim.
Girişimcilik serüveninde ilginç veya unutamadığın bir hikayen var mı?
İlk kuruluştaki hikayemiz bence ilginç. Çünkü biz Sercan’la Otsimo’yu bir hackathon da kurduk. Bir hackathon da 48 saatte Otsimo’nun ilk ürününü geliştirdik. ODTÜ’de yapılan bir hackathon ODTÜ’de öğrenciydik. Tek mekanda bir hackathon vardı. Gittik ve orada Emrah Yalaz vardı Boğaziçi’nde hocaydı bir aralar o gelmişti. Mentor olarak herkes güzel fikirler sunuyordu aslında işte getir fikrini o zamanlar sunan bir çocuk vardı. Emrah Bey de bize gelip şey demişti.
Yani sizin gerçekten hayatınızda çözmek istediğiniz gerçek bir sorun yok mu ve ben dedim ya benim var aslında ben yıllardır kardeşimin hani böyle bir durumu olduğunu biliyorum. Böyle bir ilgisi olduğunu da biliyorum ama bu benim için psikolojik olarak çok zor. Ben buraya bir şey üretemedim bugüne kadar üretmek çok istiyorum ama çok zorlanıyorum o bize şey demişti ya bunu bugün yapın ya da bugün eve gidin hiç burada vakit harcamayın diye.
Onun aslında orada ufacık ittirmesiyle biz o gün bir şey başlamış olduk. Sonra da aslında onun etkisini görünce de işte Alper’i oynatınca kardeşim veya arkadaşlarını oynatınca da geri dönemez bi yola girmiş olduk diyelim. Çünkü o etkiyi görünce insan yapmak istiyor. Yani onu bir kere yaptıktan sonra onu kardeşinin oynadığını gördükten sonra yapmama şansın yok artık. Bu yüzden aslında hikaye Emrah Bey’in böyle bize ufacık ittirmesiyle o kartopu etkisinin açılmış olması.
Aslında baktığımız zaman iyi ürünler, iyi girişimler ve nihayetinde pazarda tutulan ürünler bir ihtiyacı ,bir sorunu çözüyor. Kesinlikle hepsi çok basitler. Ben hep onu düşünüyordum mesela geri dön bak YouTube dediğin fikir dünyanın en basit fikri yeni video çekiyorum internete yükleyecek bir şey yok falan gibi. Hani o kadar basit. Bizim fikir de çok basit kardeşim oynamak istiyor ipadlerle veya telefonlarla ama yok. Ve kardeşim gibi yüzbinlerce çocuk var, Amerika’da milyonlarca çocuk var. Yani çok nobran fikirler oluyor. Genelde iyi fikirler ve çok kişiye ulaşan fikirler var diyelim. Aslında bütün zaman boyunca aradım mükemmel fikir yanımdaymış ve haberim yokmuş. O gün Emrah Bey’in söylemesi ile kıvılcım çaktı ve o gün ortaya çıktı.
Hep tabi psikolojik olarak çok zordu çünkü otizmli bir kardeşe sahip olmak onu anlatabilmek. Yani benim ilk Otsimo sunumlarımı izlerseniz biz yaptığımızda Alper’den hiç bahsedemiyorum çünkü ağlıyordum gerçekten. Yani benim için zor bir durumdu. Sonra bunu işte terapi ile koçlukla işte girişim koçluğu falan gibi şeylerle aşıp insanlara hikayemi anlatabiliyordum. O yüzden aslında evet vardı durum ama bazen işte o durum için böyle birinin sizi heyecanlandırması birinin sizi böyle bir ufacık ittirmesi gerekiyor.
Eklemek veya bahsetmek istediğin bir konu var mı ?
Eklemek istediğim bir şey var. Bizi izleyen birileri varsa Türkiye bir sorunlar cenneti ve benim kardeşim otizmli sokakta yüzlerce soruna denk gelirseniz o yüzden senin düşündüğün fikir iyi bir fikir.
Girişimci olmayı düşünen birileri varsa insanları pek dinlemesinler, sorunlara odaklansınlar, mümkünse de kendi veya en yakınlarının sorunlarını çözsünler. Çünkü o sayede her sabah uyanıp ofise gelmek için kendi işlerinde heyecanlı olacaklar. O sayede belki gece geç saatlere kadar 48 saat uyumadan bir ürün yapmaya çalışacaklar. O yüzden kendi sorununuzu çözün diyebilirim. Bizi izleyenler yeni genç varsa hani sizi de bir kişinin itmesi gerekiyorsa bu video o video bunu izleyin ve kendi sorununuzu çözün.